Ömrümün özeti şu üç sözden ibarettir: "Hamdım, piştim, yandım."
Mevlana
Mesnevi'yi Hüsameddin Çelebi'nin isteği üzerine yazmıştır. Katibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre, Mevlana, Mesnevi beyitlerini Meram'da gezerken, otururken, yürürken, hatta semâ ederken söylermiş. Çelebi Hüsameddin de yazarmış. Eserin yazılmaya başlanması da enteresandır. Bir gün Mevlâna’nın dostu ve halifesi Hüsâmeddin Çelebi; Hakîm Senâî’nin Hadikatü’l-Hakîka ve Ferîdüddîn-i Attâr’ın Mantıku’t-Tayr gibi eserlerinin büyük şöhret bulduğunu, insanların bu eserleri zevkle okuduklarını, Mevlâna’nın da böyle bir eser yazması ve bu eserin hem insanlara faydalı olması, hem de Mevlâna’dan hatıra kalması arzusunu dile getirir. Mevlâna, Hüsâmeddin Çelebi’den önce bu ilhamı almıştır; sarığının kıvrımları içinden Mesnevî’nin ilk on sekiz beytinin yazılı olduğu kâğıdı çıkarır, Çelebi’ye verir. Eserin yazılmasına böylece başlanır. Artık Mevlâna yolda yürürken, sema hâlindeyken, hamamda otururken, her an ve her durumda Mesnevî beyitlerini söylüyor; Hüsâmeddin Çelebi de yazıyordu. Mevlâna akşam söylemeye başlıyor, gün ağarıncaya kadar devam ediyor, Çelebi de şevkle yazıyordu, ilk cilt bittikten sonra Hüsâmeddin Çelebi’nin eşi ölür, iki yıl Mesnevî’ye ara verilir. 1264’de yazmaya yeniden başlarlar.
Her cilt tamamlanınca Hüsameddin Çelebi, yüksek sesle Mevlâna’ya okumuş, beyitleri birlikte gözden geçirerek düzeltmişlerdir. Mevlâna kendisine ilham ve teşvik kaynağı olan, bu eserin yazılmasında fedakârca hizmet eden sadık dostunu; Mesnevî’nin her cildinin ön sözünde derin bir samimiyetle över, onun şahsiyetindeki olgunluk ve güzelliği dile getirir, hatta altıncı cildin başında eserine Hüsâmî-nâme adını verdiğini söyler. Böylece yaklaşık olarak 1259–1268 tarihleri arasında yazılan Mesnevî altı ciltlik dev bir eser olur. Beyit sayısı değişik nüshalarda farklı olmasına rağmen 25 600 civarındadır. Eser; aruz vezninin; “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla kaleme alınmıştır.
Mesnevî; çok yönlü, zengin bir eserdir. Muhtevasında; tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf, tarih, tıp gibi ilimlere ait konular, zamanın örf ve âdetlerine dair bilgi ve birçok hikâye mevcuttur. Bazı hikâyeler; Kelîle ve Dimne, Ferîdüddîn-i Attâr’ın Esrâr-Nâme ve İlâhî-Nâme’si, Salebî’nin Kısasu’l-Enbiyâ’sı, Gazzâlî’nin İhyâu Ulûmi’d-Dîn’i, Şems’in Makâlât’ı gibi eserlerden alınmıştır. Az sayıda hikâye de halk arasında söylenilen anonim türdendir.
Mevlâna, bu eserde; gerçek bir rehber olarak iyi ve kötü, doğru ve yanlış karşılaştırması ile sebep-sonuç ilişkisi içinde eğitici niteliğini gösterir. Bu mukayeseler; melek-şeytan, adalet-zulüm, alçak gönüllülük-kibir, doğruluk-hile ve yalan, cömertlik-cimrilik, çalışmak-tembellik, kanaat-hırs, başkalarının kusurlarıyla uğraşmak-hoşgörü, öfke/acele-sabır gibi onlarca konuya dairdir.
Kaynak: Vikipedi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder